SÜNEN EBU DAVUD

Bablar    Konular    Numaralar  

CENAİZ BAHSİ

<< 3203 >>

NUMARALI HADİS-İ ŞERİF:

 

حَدَّثَنَا سُلَيْمَانُ بْنُ حَرْبٍ وَمُسَدَّدٌ قَالَا حَدَّثَنَا حَمَّادٌ عَنْ ثَابِتٍ عَنْ أَبِي رَافِعٍ عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ أَنَّ امْرَأَةً سَوْدَاءَ أَوْ رَجُلًا كَانَ يَقُمُّ الْمَسْجِدَ فَفَقَدَهُ النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَسَأَلَ عَنْهُ فَقِيلَ مَاتَ فَقَالَ أَلَا آذَنْتُمُونِي بِهِ قَالَ دُلُّونِي عَلَى قَبْرِهِ فَدَلُّوهُ فَصَلَّى عَلَيْهِ

 

Ebû Hureyre'den; (rivayet olunmuştur) demiştir ki:

 

Siyah bir kadın -yahutta bir erkek- mescidi süpürürdü. Peygamber (s.a.v.) (bir gün) o'nu göremeyince (halk'a) sordu; "öldü" denildi. Bunun üzerine (Nebi (s.a.v.):

 

" Bana haber verseydiniz ya!" dedi, (sonra): "Beni o'nun kabrine götürünüz" buyurdu. (Oradakiler) kendisini (o'nun) kabrine götürdüler, kabir üzerine cenaze namazı kıldı.

 

 

İzah:

Buhârî, sala, cenâiz; Müslim cenâiz; İbn Mâce, cenâiz; Nesâi, cenâiz; Muvatta  cenâiz; Ahmed b. Hanbel, II, 353,-388; III, 444; IV, 388; V, 406.

 

Mescidin kayyımlığını yaparken vefat eden zâtın siyah bir ka­dın mı, yoksa bir erkek mi olduğu kesin değildir.

 

Bu meseledeki şüphe hadisin râvisi Sâbit'e yahut ta Ebû Râfi'e ait riva­yetteki tereddütten kaynaklanmaktadır. Buhârî'nin bir rivayetinde ölen za­tın siyahi bir erkek olması ihtimalinden bahsedilirken[Buhârî, salâ] diğer bir rivayetin­de erkeğin siyâhiliğinden bahsedilmiyor.[Buhârî, cenâiz] Buhârî'nin diğer bir rivayetin­de, ravi Hammâd, bu zat'ın kesinlikle kadın olduğunu söylüyor, Beyha kî'nin rivayetinde bu kadının Ümmü Mihcen olduğu, İbn Mendeh'in riva­yetinde Harkaa olduğu söyleniyor. Bu rivayetlerden vefat eden kişinin Har-kaa ismiyle anılan Ummü Mihcen ismiyle tanınan bir kadın olduğu anlaşıl­maktadır. Müslim'in rivayetinde şu ilâveler de vardır: "Galiba sahâbiler bu kadını önemsememişler (de onun için öldüğünü Hz. Nebie haber ver­memişlerdi). Ashab, (zatın) kabrini gösterdiler. O da kabrin üzerine cenaze namazını kıldı. Sonra "Şüphesiz ki bu kabirler, sahipleri için karanlıklarla doludur. Allah (azze ve celle) benim namazım sebebiyle kabirleri onlara aydınlatır" buyurdu."

 

Beyhaki'nin diğer bir rivayetinde de Rasûlü Ekreme cevap veren kimse­nin Ebû Bekir Sıddîk (r.a) olduğu ifade ediliyor.

 

Bu mevzuda rivayet edilen hadis-i şerifler cenaze namazında bulunma­yan bir kimsenin cenazenin kabrine giderek kabrin üzerine namaz kılması­nın caiz olduğunu ifâde etmektedir. İbn Sirin'le, Şâfiilerin görüşü de budur. Ancak bu müddetin ne kadar devam ettiği mevzuunda ulema ihtilâfa düş­müştür. Bazıları "Rasûlullah (s.a.v.) (Medine'de) yok iken Sa'd'in annesi öldü ve gelince ona cenaze namazı kıldırdı. Aradan bir ay geçmişti"[Tirmizi, cenâiz] mealin­deki hadis-i şerifi delil getirerek bu sürenin bir ay devam ettiğini söylemiş­lerdir. Hanbeliler de bu görüştedirler.

 

Bazılarına göre cenaze tamamen çürümedikçe kabri üzerine cenaze na­mazı kılınabilir. Bazılarına göre ise, bu süre için bir sınır yoktur, her zaman kılınabilir. Çünkü cenaze namazından maksat ölüye duadır. Dua için sınırlı bir süre düşünülemez.

 

İshâk'a göre bu süre, cenaze vukubulduğu zaman orada bulunamayıp ta başka bir memlekette bulunan kimseler için bir ay, orada bulunduğu halde cenazeye katılamayan kimseler için de üçgün devam eder.

 

Hanefilere göre ise, namazı kılınmadan defnedilen bir kimsenin, henüz cesedinin çürüyüp dağılmadığına zann-ı galib hasıl olursa, onun kabri üzeri­ne namaz kılınır. Fakat cesedin çürüdüğüne kanaat getirilirse kabri üzerine asla namaz kılınamaz.

 

İmâm Ebû Yûsuf'a göre definden sonra üç gün kabir üzerine namaz kılınabilir. Ancak daha önce cenaze namazına katılan bir kimse o cenazenin kabri üzerine namaz kılamaz. Fakat o cenazenin namazını kıldırma hakkı olan veli bundan müstesnadır. Bu veli imamın arkasında cenaze namazını kıldıktan sonra gidip ayrıca o cenazenin kabri üzerine namaz kılınabilir. Fa­kat bu namazı kılarken kendisine uyulup arkasında cemaat olunamaz.

 

Malikiler'e göre ise: Namazı kılınmadan defnedilmiş olan bir cenaze­nin dağılacağından korkulmazsa kabrinden çıkarılıp namazının kılınması farz­dır. Eğer kabirden çıkarırken vücudunun dağılacağından korkulmakla bir­likte cesedin henüz çürüyüp dağılmadığına hükmedilmişse kabri üzerine na­maz kılınması yine farzdır. Namazı kılanarak defnedilmiş olan bir cenaze­nin kabri üzerine namaz kılmaksa mekruhtur.

 

Nehâi'ye göre kabir üzerine asla namaz kılınamaz. Bu görüş İmâm Mâ-lik'den de rivayet olunmuştur. Bu görüşte olan ulemaya göre; Hz. Fahr-i Kâinat Efendimizin bazı kimselerin kabri üzerine namaz kılması O'na mah­sus özel bir durumdur. Ve "şüphesiz ki bu kabirler, sahipleri için karanlık­larla doludur. Allah (azze ve celle) benim namazım sebebiyle kabirleri onla­ra aydınlatır.[Müslim, cenâiz] mealindeki hadiste geçen "Benim namazım sebebiyle" an­lamındaki lafızlar bu özelliğe delâlet etmektedirler.

 

Ancak kabir üzerine namaz kılmanın Hz. Nebi'e ait özel bir du­rum olduğu görüşü, "Bu durumun Hz. Nebi'e ait özel bir durum ol­madığı, Hz. Nebiin kabir üzerine cenaze namazı kılan ashabını bun­dan men etmemesinden anlaşılmaktadır. Çünkü eğer bu, Hz. Nebidin sadece kendisine ait özel bir durum olsaydı ashabını kabir üzerine namaz kılmaktan nehyederdi." denilerek reddedilmiştir. Nitekim 3196 numaralı hadis-i şerif Hz. Nebi'in ashabını kabir üzerine namaz kılmaktan me­netmediğini açıkça ifade etmektedir.

 

Ayrıca Şevkani'nin Neylü'l-Evtâr'da, Hafız İbn Hacer'den naklettiğine göre Müslim'in Sahih'inde geçen ve kabir üzerine namaz kılmanın Hz. Pey­gamber'e ait özel bir durum olduğunu söyleyenlerin delilini teşkil eden cüm­le Hz. Nebi'in sözü değil râvi Sabit tarafından bu hadise sokuşturul­muş (müdrec) bir cümledir.